Bu yazı 1 Kasım’ı 2 Kasım’a bağlayan gece o kadar spontane bir şekilde yazılmaya başlandı ve bir o kadar spontane bir şekilde evrildi ki henüz anın tazeliği ile bu girişi yazdığım için naçizane şaşkınlığım devam etmekte.
Sene sonunda başvurmamın olası olduğu bir YL listesi çıkarmak için iki saat önce oturduğum laptopumun başından zedelenmiş bir umutla kalkmaya yeltendim ki ani bir hareketle world sayfasını açıp kendimi klavyeye bıraktım. Daha sonra sadece kendimi değil, olası bir sürü kişiyi de yazdığımı fark ettim. Olası kişilere hitap edip yalnız olmadıklarını hissettirmek amacıyla bu yazıyı olduğu gibi, en saf, en düz haliyle paylaşmayı düşünüyorum. Değinmeden geçemeyeceğim, bu benim için çok zorlayıcı bir durum. Size içimi açıyorum. Çünkü bazen içimiz aynı söküğü onarmaya çalışıyor olabilir.
Keyifli ‘kendini bulmalar’.
Zorlanıyorum… Bunun doğal bir süreç olduğunu da biliyorum, ama bu yeterli hissettirmiyor. Elbet geçmişte de böyle zorlandım ve aştım biliyorum, pekala bu da yeterli gelmiyor. Henüz yeni yüksek lisans araştırması yaptım. En sonunda kalemimi defterimin üzerine yoruldum dercesine dingin bir isyanla bıraktım. Bazen idame ettirebiliyorum, a-b-c-d-e planları yapıyorum, bazen hevesli oluyorum, ben ve kendim ile cümbür cemaat başlıyoruz araştırmaya, yanı başımda kahvem, laptop şarj aletim ve saatler süren okumalar..
sonunda o iç huzurla çekilen güzel bir uyku..
Bazen ise o kadar ürküyorum ki,,
Üç senedir ailemden uzun süreçler boyunca uzak kaldım ve maddiyatımı bir şekilde toparlamaya çalıştım. Bu mega kente ayak uydurdum, ev sahipleriyle ve doğalgaz faturalarıyla uğraştım. Çalıştım, araştırdım, okudum. Bu süreçte üç senedir birilerine bir taraftan umut oldum. Ve üç senenin sonunda omzuma yüklenen sorumluluk ile yeniden ama daha şiddetli karşı karşıya kalıyorum. Bilmenizi isterim ki bu yazı çok kasvetli bir ruh halinde yazılmaktadır. Bu yüzden ne denli güzel cümleler beklemeniz gerektiği konusunda hemfikir olalım; şimdilik beklememelisiniz…
En gücendiğim nokta ise şu; ideallerim var, içinde bulunduğum bölümü seviyorum. Ama o kadar çok dış etmenle karşılaşıyorum ki, ben bunlara dikenli bulutlar diyorum. Dikenli bulut olur mu demeyin, oluyor. Benim bulutum bile dikenli. Benim bulutum ki ne kadar idealist, ne kadar çiçek ve özel, hevesli ama bir o kadar aklıselim. Bazı ‘dış etmenler’ , bulutumu dikenle kaplıyor. Bulutum korkuyor, kendini tanıyamıyor. O bir bulut, ben ise psikolog olmayı çok değerli ve kıymetli bulan, bir gün insanların karanlık kalplerini sevgi ve anlayışla doldurmak isteyen kız. Bulut neden dikenlendi ve ben neden, ?
Evet, alanımızda dikenli bulutlar mevcut, bir hayli. Evet, onları düşündüğüm zaman etkileniyorum eğer düşünmenin ötesinde kafa yorarsam, eş oranlı etkilenmenin ötesinde yıpranıyorum. Ve en sonunda o kadar çok düşünceyle uğraşıyorum ki alanımı unutuyorum.
Yapmayı istediğim işi,
tamamen unutuyorum.
Stajları düşünüyorum, YL düşünüyorum, eğitimleri düşünüyorum, mülakat, bilim sınavı, ales, yds... derken yetkin hissetmemek... Sanki elektrik kavramı yokmuş ve kainatta kalan son mum tanesini elimde taşıyormuşum gibi üzerine titrediğim, o denli hassas, mucizevi ve kıymetli bulduğum alanımı düşünmek yerine dikenlileri o kadar düşünüyorum ki, beni ben yapanı unutuyorum.
Ve bana en çok ama en çok zarar veren nokta bu. Unutmak. İdeallerimi unutmak..
Ben ve iletişimde olduğum bütün arkadaşlarım; biz, bu alanı aslında çok seviyoruz. Şu an benim gibi stresli hissetmiyor olabilirsiniz, benim etkilendiğim kadar etkilenmiyor da olabilirsiniz, sadece bu alanın sizi ne kadar mutlu ettiğini düşünmenizi istiyorum. Birlikte düşünelim, daha iyi hissediyorum. Gönüllü faaliyetlerimi, bir kediye mama verişimi, yaşlı teyzenin koluna girişimi, bir çocuğun gülümseyen gözlerinde anlam buluşumu… hepimiz yapmışızdır bunları. Çünkü bunları seviyoruz, içten bir şekilde seviyoruz. İyi hissediyoruz. Ben ilk stajımı daha YKS sonucum açıklanmadan bir klinikte yapmıştım. Ağlamaklı bir danışanın terapi odasına girdiğini ve çıkarken ağlamış gözlerindeki huzuru gördüğümü hatırlıyorum. Oyun terapisine katıldığımı, hep en köşede olup oynamayan Ayşe’nin son hafta seansında oyuna katılıp bana sarıldığını hatırlıyorum. O an ne hissettiğimi hatırlıyorum.
Bu yazının buraya evrilmesi planlı değildi, güzel cümleler beklememelisiniz demiştim. Ben de beklemiyordum. Bu evrimin sebebi ben,
Ve iletişimde olduğum bütün arkadaşlarım; biziz.
Bu yazıyı tamamen serbest çağrışımla buraya evirmemde emeği geçen herkese teşekkür ederim, korkularım hiçbir yere gitmedi, sadece kendimi hatırladım.
Kendimi şu sıralar farazi sebeplerden ötürü bol bol unutuyorum. Mezun olmak, özellikle bir Psikoloji bölümü mezunu olmak ne kuvvetlice. Ve ne heyecanlı, ne ürkünç, ne hassas ve ne kadar da kıymetli. Bunu hatırlamalıyım.
Kaygılı hissedebiliriz, bazen.
Umutlu hissedeceğiz, çoğu zaman. ,umarım,
Ben ve iletişimde olduğum bütün arkadaşlarıma güveniyor; bu beni şaşırtan yazıyı, tıpkı ani başladığım gibi ani bir şekilde bitirmek istiyorum. Ucunu açık bırakacağım cümlelerin. Ve içimdeki tekrar tutuşacağını bildiğim külün ısısını hissetmekten kaçmayacağım. Kaçmayacağım çünkü o tutuşacak, ben söndüreceğim,
tutuşacak, söndüreceğim ve elbet kazanan taraf olacağım, olacağız. Bize sadece birkaç yıl gerek!
Yıllar geçerken kendimizi unutmamaya…
- Nil Karaibrahimgil’in ‘Benden Sana’ şarkısını benden size olarak revize etmiş bulunup dinlemenizi tavsiye ediyorum. Ve tıpkı sandıkta bulunmuş bir mektubu okumak, okumak ama yazarına ve zamanına dair hiçbir şey bulamamak gibi, o anın boşluklarının oluşturduğu kıymetli yelpaze gibi,
her biricik okuyucunun, her biricik zihninde çağrıştırdığı anlamların iplerini bırakıyorum.
Comments