Absürt bir girişle başlar film ya da sonla. Bir nevi sonuyla başlayarak filmin genel çerçevesini çizmiş oluyoruz. Bunu daha iyi anlamak için filmin sonunu izlemek gerek sevgili okur.
Zirve
Film basitçe, dans okulunda seçilmiş dansçıların planladıkları şovun son koreografisini tamamlamalarıyla birlikte parti vermesiyle başlar. Partide içtikleri sangrianın içine, birinin LSD damlatmasıyla birlikte dansçılar rahatsız olmaya bir yandan da eğlenmeye devam ederler. Bilinçsizce sadece bulundukları yerde dans etmeye devam ettiklerinde saatler geçer ve kişilerin birbirleri hakkında konuştuklarından anlaşıldığı gibi her bir karakter dünyalarının en hayvani davranışlarını LSD sayesinde dışa vurmaya başlar. Bu dışa vurumların getirdiği davranışlar: seks, şiddet ve radikal hedonizm olur. Bu türden davranışları sergilemeye ve ortamın kötü bir hal alabileceğini kestiren dansçı bir anne oğlunu küçük bir trafo merkezine kilitler. O sırada saatler geçtikçe diğer dansçılarla birlikte annede kötü bir ruh haline girer. İlerleyen saatlerde anne oğlunu çıkarmak ister ama oğlundan ses gelemez. Anne oğlunun ölümünü anladıktan sonra kendini kanlara bulayıp intihar eder.
LSD’nin içeceğin içine kimin kattığını düşündüklerinde ilk kurbanları Omar adlı bir dansçı olur. Çünkü filmdeki parti sahnelerinde içki içmeyen ve rahatsız hissetmeyen tek kişi Omar’dı. Partideki diğer insanlar Omar’ın karda donarak ölmesine göz yumarlar. Omar’ın içki içmemesi Müslüman olmasının getirdiği kültür ile bağlantılı olabilir ama bazı insanlar neden teetotaler olmasın?
En nihayetinde sadece Omar’ın yaşadıklarından değil, bir dansçının hamile olan diğer bir dansçıyı öğrendiğinde karnını tekmeleyerek ona zarar verdiği diğer bir sahnede çoğunluğun her zaman zalim olabileceğini film bizlere yansıtmıştır. Haklının sesinin kesilerek ötekileştirildiği bir dünyada olduğumuzu film bizlere hatırlatmış ve yansıtmıştır.
Filmden yaşanan bütün bu olayları özetleyecek bir alıntı ‘‘hayat müşterek bir imkânsızlıktır’’ olurdu.
Filmde ilk gösterilen sahnede, bembeyaz karların arasında yaralı, kırmızılaşmış bedeniyle çığlıklar atan, karda sürüklenen birini görüyoruz. Filmin bu sahnesinde adeta insanın doğumu betimlenmiş. Aynı zamanda LSD’nin kişinin algısını, iniş ve çıkışlarla hayatı temsil eder. Climax’in (zirve, ulaşılabilecek en uç doyum noktası) anlamını ilk sahnedeki çığlıkların bu dünya da insan varlığının, bir bebeğin aldığı ilk nefesin beraberinde getirdiği o ağlamasına betimleyebiliriz. Zevkin bedeli acıdır.
Diğer sahneler karakterlerin climax evresinde yani zirvede olup kendileriyle olan savaşını, başa çıkma stratejilerini ve iç güdülerini bastıranları hayretler içerisinde seyrediyoruz. Aslında mide bulandıran ve baş ağrıtan sahnelerin, günün sonunda baş başa kaldığımız kendimizle olan iç çatışmalarımızı dinginleştirdiğimiz o kısa ve görmezden geldiğimiz saniyelerimizin projekte edilmiş sahnelerini izliyoruz. Bu olaylara dair filmden bir diğer alıntı ‘‘varoluş geçici bir yanılsamadır’’ olurdu.
Çöküş
LSD’nin son saatlerine geldiğimizde bu da 12 saat sonraya tekabül eder, artık karakterlerin birçoğu ölmüş durumdayken birçokları da baygın ve yaralı haldedir. Polisler tarafından açılan kapıdan gelen beyaz ışığın karakterlerimizin son hale dönüşen yabani ve durağan bedenlerini artık daha net görebiliyoruz. Yaşanılan çöküş belki de hızlı geçen saatlerin esiri olanların sonucu, belki de climax’e kendi ruhlarını kaptıranların çöküşüdür.
‘‘Doğum eşsiz bir fırsattır… Ölüm sıra dışı bir deneyimdir…’’ Filmde geçen iki alıntıyla hayat denilen akışta ara ara climax de olan insan varlığı benliğini unutmamalı.
Comentários