Ben aynayım. Evet ayna. Bu beden benim ruhumun bir aynası ve ben onun hüzünlü gözlerinde kendimi görüyorum. İçimi paramparça eden şey de bu değil aslında, her şey bir yana belki de onun farkında olmam ve onunla yaşamayı kabullenmem iyi bir şey bile olabilir. Ne açıdan mı? Bilmem, nasıl tarif edebilirim bunu sizlere? Ruhumu kemiren ve her gün beni yiyip bitiren şeyin hüzün olması ne acı. Bu duygunun yoğunluğu ağır geliyor bazen kalbime çünkü biliyorum bir gün sevdiklerimden ayrılacağımı. Ardımda bıraktığım cam kırıkları asla bir araya gelmeyecek aynı bana bırakılanlar gibi. Bu durumda insan hiç istemiyor yaşamayı ve devam etmeye çabalamayı. Sanmayın bunun depresyon veya veda etmişliğin bir sembolü olduğunu. Ruhumuzun kemiklerini kıran ve onu karanlık zindanlara hapseden şeyin adı hüzün. Onu içinizden söküp atmanızsa mümkün değil, taşlaşmış bir kalpten başka. Bu kalpler öyle şeyler yaşayıp hissetmişlerdir ki zamanında, devam edebilmek için hüznün tohumlarını kurutmuşlardır tarlalarında. Onunla birlikte kurumuştur keder, acı ve mutlulukta. Bir savaşçı görmüştüm bir zamanlar. Tutku ve aşk dolu, acı ve hüzünse yanı başında. Fakat bilmiyordu kılıcının zehrinin tüm hislerini kurutacağını, bilmiyordu içindeki gökyüzünün de hüzünle birlikte yok olacağını. Bir gün dedim ki aynada ki savaşçıya; evet güçlü olmalısın ve evet savaşmak zorundasın. Fakat bu şekilde değil, kendini günden güne zehirleyerek hissizleşmek değildi istediğin biliyorum. Bu yüzden vazgeçme hayatından ve devam et emin adımlarla. Zor olduğunu biliyorum savaşçı fakat onları da yanına alabilirsin, hüznü, sevinci, acıyı ve kederi. Onların senin birer parçan olduğunu kabullenmeli ve çektiğin perdeleri açmalısın hislerin ruhuna değen huzmelerini görebilmek için. Asla unutamayacaksın canını yakan ve seni hüzne boğarak yok olup gidenleri. Ve asla unutamayacaksın onların içinde bıraktığı sevgiyi. İşte bu yüzden oluyor çünkü biliyorsun o sevgiyi bir daha asla hissedemeyeceğini ve biliyorsun yeryüzünden silinen o gülümseyen yüzlerin bir daha sana gülümseyemeyeceğini. İşte burada alıyor hüzün sevginin yerini. Hüzün kol kanat geriyor sana geri kalan acı hatıralardan. Kaybettiğin kimsenin kokusunu ve tenini hissedemeyeceksin bir daha ve biliyorum hüzünlerin en büyüğünün, en yoğun ve karanlık olanının bu olduğunu. Ve sen, sen ve senin gibiler boğuluyor bu karanlığın içinde fakat anlamıyorsun sevdiklerinden geriye kalan tek şeyin bu olduğunu. Hüzün sana onları hatırlatacak, hüzün zamanında içinde yeşeren fidanları büyütecek ve hüzün sana asla unutturmayacak o dünyada birinin var olduğunu ve ıslak kaldırımlarda yürüdüğünü. Hüzün, sana unutturmayacak yağmurlu bir günde kendini güvende hissettiğin kolların gücünü. Ve hüzün, sana asla unutturmayacak geçmişte hissettiğin sevginin güzel kokusunu, sesini ve dokusunu.
Dinle beni ayna. Şimdi sana öyle bir şey söyleyeceğim ki anlayacaksın neler hissettiğimi. Burası sadece yağmurun altında beklediğimiz bir durak fakat nereden geldiğimizi ve nereye gideceğimizi bilmiyorum. İşte bu duraktan insanlar gelip geçiyor. Kimisinin zamanı çok, kimisinin zamanı az. Gidenleri gördüm ayna. Bir daha geri dönmüyorlar ve geriye bıraktıkları tek şey kulaklarımda çalan hüzünlü bir müzik ve içimden koparıp alınan bir parça. Biliyorsun ayna, birileri sevdiklerini kaybettikleri zaman bu parçada onlarla birlikte gider ve benim içimdeki hüznün sebebi, bir gün benimde başkalarından bir parça götürecek olmam.
ECE YILMAZ

Commentaires