“Namus” kavramı Türk Dil Kurumu’nda bir toplum içindeki ahlak kurallarına ve toplumsal değerlere bağlılık ile dürüstlük, doğruluk ve iffet anlamında kullanılmaktadır. Namus bu tanıma göre hem erkekte hem de kadında bulunur ama burada toplumsal cinsiyete dayalı bir ayrım söz konusudur. Kadının namuslu olması, bekaretini korumasıyla, evlilik dışı ilişkilerde bulunmamasıyla, üsturuplu giyinmesiyle, gelenek ve göreneklere uygun yaşam sürmesi ve cinsiyetinin getirdiği görevleri yerini getirmesiyle kişiye atfedilen bir mertebe olurken erkeğin namuslu olması konusu çok fazla konuşulmamakla beraber daha çok kadınlar üzerinde kurduğu cinsel üstünlük, kadınlar üzerinde tahakküm kurma ve iş güç sahibi olan sorumlu erkek olarak tanımlanır. Bu saydıklarım dışında sayamayacağım bir çok durum da her iki cinsiyet için “namussuzluk” olarak nitelendirilmekte. Bizlerin daha çok maruz kaldığı namus, cinselliğin ve cinsel davranışın ön planda olması şekliyle algılanır. Bu yüzden buradan ilerlemeye devam edeceğim…
Kadın ve erkek için namusun farklı anlamlandırılması ataerkil sistemin doğasından gelmektedir. Toplumsal cinsiyetin inşa sürecinde ataerkil sistemde kadınların ve erkeklerin görevlerinin ne olduğu ile ilgili kurallar nesilden nesle öğrenilerek içselleştirilir. Evrimsel olarak baktığımızda da erkeklerin kadınlardan daha fazla soyun devamlılığı için eylemlerde bulunduğunu söyleyebiliriz. Bu yüzden erkekler, kadınların cinselliklerini ve doğurganlıklarını kontrol eden taraftadırlar. Namusun hem bir kişinin diğerleri tarafından görülen kimliği hem de kendi içinde sağladığı değerlerinin ortaya çıkışı kültürel olarak tabulardan ortaya çıkmaktadır. Burada da töre veya örf dediğimiz kavramlar ortaya çıkıyor. “Töre” toplum tarafından belirlenmiş, kanıksanmış alışkanlıkların tümüdür. Oldukça baskılayıcı ve zorlayıcı bir niteliği mevcuttur. Törelerin de aslında ataerkil sisteme hizmet etmesi için üretilmiş olduğunu ve buradan da yine kadınların eylemleri, bedenleri üzerinden bir denetim sağlandığı görülmekte. Bu yüzden “namusu kirlenen” kadın, erkek tarafından “ “namusunu temizle” baskısıyla karşılaşmaktadır. Geleneksel toplumda kadının namuslu olmasının gözetlenmesi ve namuslu olmasının sürdürülmesinin sağlanması görevi erkeğe verilmiştir. Aynı zamanda namusa aykırı davranışta bulunan kişiyi de öldürme eylemini gerçekleştiren erkektir. Burada bir parantez açmak istiyorum. Öldürme eylemi toplumun ve ailenin de içerisinde pay sahibi olduğu bir suçtur. Bu durum bazı toplumlarda meşrulaştırılmıştır. Namusunu temizleyerek ahlakı kontrol etmiş ve laf gelmiş erkekliğini kanıtlamıştır.
Buraya kadar kadınların cinsellikleri üzerinden bir kontrol mekanizmasının olduğu gördük ve geleneksel değerlerin bekâreti “namus” için çok önemli bir kavram olarak sunduğuna şahit olduk. Kızların bekaretini evlilik öncesi kaybetmesi aile ve içinde bulunduğu toplum tarafından çok sert ve ayıp olarak görülür. Evlenmeden önce evdeki kız nüfusunun baba ve erkek kardeşler tarafından namus bekçiliğinin yapılması ve evlenecek kızın hiç kimseyle ilişki yaşamadığını gösteren kırmızı kuşağın bağlanmasıyla süreç devam eder. Evlendikten sonra da halen ülkemizde de görebileceğimiz “çarşaf görme” veya “çarşaf sergileme” geleneği artık evlilik denen bu kurumun iki kişi arasında yaşanmadığının, onun artık topluma mâl olduğunu göstermektedir. Gerdek gecesinde yaşanan bir çok problem kadının “defolu” olarak nitelendirilmesini ve “ namussuz” olarak baba evine gönderilmesini uygun gören bir gelenek ile kadın mağdur edilmektedir.
Yazımın sonuna gelirken kaynakça olarak ekleyeceğim kitabın bir bölümünden aldığım bekaret ile ilgili erkeklerin görüşlerinden birini direkt buraya eklemek istedim.
“Mesela hani telafisi olan bir şey olursa hani para kaybedersin, sonra kazanırsın; ama dediğimiz namus olayını kaybedersen bir daha kazanman olmuyor yani kazanamıyorsun bunu. O yüzden sıkıntı. “Benim için bekâret çok önemli.” Bekaâret önemli, onu kaybettikten sonra bir anlamı olmuyor yani. Hani onun ilki olmak istersin, o yüzden zaten çok önemli. Yani ben o konuda taviz vermem hani kendim de şu ana kadar hani hiç kimseyle beraber olmadım, hani herhangi bir cinsel ilişkiye falan da karışmadığım için benim için de aradığım o kriterlein de olması lazım. Yoksa ben kabullenmem yani. Ha ben önceden böyle bir şey yapmış olsaydım, benim içinde karşımdaki kişinin yapmış olmasını da ben pek şey yapmazdım; ama benden sonra mesela, diyelim evlendikten sonra yapmıyorsa geçmişi de hani pek önemli değil derdim. Daha önceki yaşadıkları benim için önemli değil derdim. Yani evlendikten sonra da aynı şeyi yapma korkusu var bizde. Hani benle evlendi; ama devam ettirir korkusuyla o yüzden daha önce kimseyle beraber olmayan kişi tercih ediliyor.” (Erkek, 26, Adıyaman)
Kaynakça:
Ersöz, A. G. (2021). Toplumsal Cinsiyet Sosyolojisi. Ankara: Anı Yayıncılık.
Kaleminize sağlık. Türkiye halklarında yaygın bir soruna dikkat çektiğiniz için teşekkür ederim. Zira kadına şiddetten kadın cinayetlerine kadar pek çok kanayan yaramızın altındaki asıl gerekçe bu. Üstüne sayfalarca yazılır. Ama mühim olan okunması. Okunması ve anlaşılması. Bunu gerçekten çok iyi özetlemişsiniz. Emeğinize sağlık. K.Ö.