“Uzanmak İlya İlyiç (Oblomov) için ne hastalarda ne de uykusu gelmiş insanlarda olduğu gibi bir zaruret, ne yorgun bir kimsedeki gibi geçici bir ihtiyaç, ne de uyuşuk bir insandaki gibi bir zevkti; bu onun tabii hali idi..”
Literatüre “Oblomovluk Hastalığı” olarak geçmiş ve sorulan kişilerden ”haaa şu aşırı tembellik!” cevabını aldığımız konuyu ele alacağız. Oblomov aslında Rus yazar İvan Gonçarov’un yayımlandığı (1876) andan itibaren tüm Rusya’da olağanüstü bir ilgiyle karşılanan romanıdır. Kitap, okuyan herkes tarafından tartışılmış ve kısa bir sürede de ülke sınırlarının dışında ismini duyurmuştur.
Peki ya nedir bu Oblomovluk? Belli ki tembellikten daha fazlası..
Yalnızca “tembellik” demek bizi bu kavramdan uzaklaştırır aslında. Çünkü Oblomov bütün gün yatakta yatıyor görünür, fakat o düşünceler denizinde açılmış, yüzüyordur. Bilirsiniz, düşünmek sonu gelmeyen yorucu bir iştir. Bundandır eyleme dökeriz düşüncelerimizi: işe merak ettiğimiz kitabın kapağını açmakla başlarız mesela, veya en basitinden sabah yatağımızdan kalkarız. Fakat düşünce işçisi Oblomov için eyleme geçmek bu kadar basit değildir. Daha yatakta başlar düşünmeye, halletmesi gereken işleri düşünür. Kafasında birçok plan, çözümleme yapar, sürekli düşünür, düşünür ve bu yüzden de işin içinden çıkamaz, sonra da düşünmeyi erteler “eh çok yoruldum, şimdi biraz uyuyacağım..” der. Burada ertelemek bir sorumsuzluğun sonucu değildir, tersine sorumluluk duygusuyla irkilmenin yarattığı donukluğun sonucudur.
Kitapta Oblomov karakteri hayatında çok fazla karar almak zorunda kalmamıştır, başkalarının yönettiği dünyasında yalnızca edilgen bir kahraman olmuştur. Dolayısıyla nasıl karar alınır bilmez. Hoş ki ne yapması gerektiğini bildiğini de söyleyemeyiz. Velev ki o, yatakta dahi yardımcısı olmadan doğrulamayan biridir.
Oblomov tembelliğinin farkındadır aslında ve bundan rahatsız da değildir. Ona uyuşuk da diyemeyiz, aksine fazla uyanıktır. Bundandır ki bu farkındalık, sonunu gördüğü yolda ilerlemek istememenin getirdiği bir tükenmişliğe yol açar. Sosyal yaşamdan kopuktur, insanlarla konuşmayı sevmez, dışarıya çıkmak onun için gereksizdir. İşte Oblomovluk bütün bunlardan bilinçli bir vazgeçiştir.
“Sanırım yaşamaya bile üşeniyorsun.”
Tamam, Oblomov böyle yaşamayı seçti peki ya hiç mi pişman olmadı? “Bizi kıvıl kıvıl bekliyorken hayat..” hiç mi sormaz bir Oblomov “Ne zaman yaşayacağım ben?”
Başkalarının hareketli hayatını kıskandığı olmuştur aslında, kendi hayatının ağırlığını düşündükçe içinin parçalandığı da. Görüyoruz ki: “İçinde hiç uyanmadan kalmış, biraz kurcalanmış fakat hiçbiri sonuna kadar işlenmemiş birçok yetenek olduğunu acı acı seziyordu.”
Bununla birlikte Oblomovlar’ın düşünmek dışında mesaisini fazlaca harcadığı başka bir eylem daha vardır ki o da kendilerini kandırmaktır. “Neyin uğruna?” sorusu ile başlattıkları bu iç sorgulama sonucunda aslında kendi hayatlarının yaşanabilecek en rahat, en güzel hayat olduğu, gereksiz olan hiçbir şeyi yapmamaları gerektiği kanısına varırlar. Hayatından şüpheye düştüğü zamanlarda bir Oblomov işte kendini böyle kandırır.
“Mühim olan Oblomov değil Oblomovluktur.”
Yirmi gündür gündemimde olan bu yazıyı teslim günümün gecesinde yazıyorum. “Ama nasıl başlayacağımı bilmiyorum!”un dehlizlerinde elim çenemde dolanıp duruyordum. Zihnimde düşüncelerimden başka bir verimin olmaması da beni günden güne daralan stres çemberine hapsetmeye devam ediyordu.
Bir adım atmadığımız sürece düşünmenin sonu gelmiyor. Somutlaştırmadığımız düşünce büyüyor ve dağılıyor. Evet, düşünmek gerekli bir aşamadır fakat dozunu kaçırdığımızda da bir yere varmamız gittikçe zorlaşıyor.
Bazen sadece yolda olmak gerekir, sadece yürümek. Düşüncelerin toparlanmamış olsun, bırak da öyle yürümeye devam et. Kervan yolda düzülür derler, bilir misin?
Bazen kendini Oblomov gibi davranırken bulabilirsin, bu sorun değil. Çünkü mühim olan Oblomovluktur. Düşüncelerinin ayağına pranga olmadığı, adım atmaktan erinmediğin bir hayat dilerim..
Comments