top of page

Sıkıntı Yok Efendiler

Yazarın fotoğrafı: Alim CnsızAlim Cnsız

Mevlana Celaleddin-i Rumi’nin ‘Sıkıntı yok efendiler! Dert; insana yol gösterir.’ nidasıyla başlamak istiyorum yazıma. Varoluşundan bu yana hayata tutunma çabasıyla sürekli olarak mücadele içinde bulunan insanoğlu, mücadele edindiklerinin adına ‘dert’ demiş ve nihayetinde bir isim koyabildikleri bu sürecin üstesinden gelebilmek için de bir arayış içerisine girmişlerdir. Öyle ki; kimileri bu dertleri koca bir taş parçası olarak görüp, bu taşın altında ezildiğini düşünürken, kimisi de bu taşın ağırlığını gözlerinden yaşlar akıtarak hafifletmeye çalışmış, kimisi de tüm bunları yerdeki bir taş parçası olarak görmüş ve gücünün yettiğince uzaklara göndermiş. Bu arayış esnasında yaşadıkları bu tepkilere de ‘hüzün’ demişler. Hüzün de bu vesileyle kuşaklar aracılığıyla günümüze kadar ulaşmıştır. Tenceresinde kaynatacak bir aşın olmadığını fark eden anne, ne kadar çalışsa da sonunda elde ettiği maaşın yetersiz olduğunun bilincinde olan baba, sevgilisinden, eşinden ayrılan insanlar, sevdiklerini toprağa verenler ve daha niceleri… Hayatın eleğinden geçip bugünlere ulaşmış büyüklerimizin her iç çekişinde, hüznün bir insanın nefesine nasıl karışabildiğini duyarız. Gündelik hayatta neredeyse hepimizin aşina olduğu bu durumlar, ne yazık ki gelecekte de kendisini aşina olmaktan kurtaramayacaktır. Misal, bu durum öyle bir hale gelmiştir ki, Ahmet Haşim ‘Melali anlamayan nesle aşina değiliz’ cümlelerini kurmuştur. Tıpkı bir rüzgar gibi esip gideceğimiz şu dünyadan, yaşadıklarımızdan da payımıza düşeni biçip de gideceğiz aslında. İşte bu gidiş esnasında yaşadığımız onca şeye rağmen mühim olan, yürüyeceğimiz yolları kaybetmemek, söndürmüşlerse şayet teker teker fenerlerini yolların, yılmadan ve usanmadan teker teker yakıp kılavuz olmaktır ardımızdan geleceklere. Yerdeki karıncadan bile ders alması gereken biz insanlar için, canhıraş bir şekilde üstesinden gelmeye çalıştığımız sorunlarımızı birbirimizle paylaşıp, hemhal olmaktır diğerimize. Cebimizde anahtar taşır gibi gönlümüzde taşıdığımız hüzünlerimizi, dertlerimizi, kederlerimizi kendimize rehber edinip vicdanımızla birlikte bir sonraki adımımızı daha sağlam atmak ve yolun sonunda ardımıza baktığımızda verdiğimiz mücadeleyle gurur duymaktır kendimizle. Kısacası bize düşen asıl vazife, hüzünlerimizin bizi tutup derinlere çekmesine izin vermek değil, yolumuza rehber olmasına müsaade etmektir. Mevlana’nın bahsettiği derdin yol gösterici olduğu kısım işte tam da bu cümlelerin özetidir. Hüzün üzerine Mevlana ile başladığım satırlarımı, yine Mevlana’nın şu sözleri ile noktalamam uygun olacaktır.

‘Kabuğu kırılan sedef üzüntü vermesin sana, zira içinde inci vardır.’


 
 
 

Comments


bottom of page